23 Ocak 2017 Pazartesi

kız gecesi, bir taş, bir kayıp ve şalanjda tutunmaya çalışıyorum

Önce kayıp haberini vereyim, dün akşam interrail-otostop grubuna şöyle bir haber düştü. Takip ediyorum bu kızcağızın olayını, henüz haber alınabilmiş değil. Umarım başına bir iş gelmemiştir ve sağ salim ortaya çıkar. Sizin de aklınızda olsun, ailesi arkadaşları oldukça endişeliler.

Dün değil önceki gün Büşra ile Taş Mekan'da buluştuk. Mekanı bulamadım, tabii ki kayboldum. Söylene söylene bir sürü yol yürüdüm falan. Sonra oturduk işte birbirimizin yaşamından son havadisleri iletmeye başladık birbirimize. Büşra'nın dedesi vefat etmiş, hakimlik sınavı yalan olmuş. Apar topar Adana'ya dönmüş. Şimdi de ne yapacağını bilemez bir halde yaşamaya çalışıyor.

Benim mevzular çok elle tutulur değil biliyorsunuz zaten. Ben de onları anlattım. Ankara'yı, saçma sapan hayatımı, hiçbir şey yapmayışımı falan. Tuvalete gitmek için kalktım masadan, sonra oturduğumuz yeri de bulamadım. Bir dayı "Yanlış yere giriyorsun" dedi. "Burada bile kayboldum." dedim, "Ankara'dan buraya kadar otostopla geldim, ama evden cafeye gelene kadar yine kayboldum. Tuvaletten masama dönene kadar da yine kayboldum." dedim. Güldü. "Dışarıdaki karavan benim, ben de onunla geziyorum. Kaybolduğum zamanlarda da seviniyorum, çünkü kaybolunca yeni şeyler öğreniyorsun." dedi. "Sizde hikâye boldur o zaman. Biz şuradaki masada oturuyoruz, belki gelmek istersiniz." dedim. Geçtim. Birkaç dakika sonra dayı geldi. Biraz lafladık, mekanın sahibiymiş meğer. İsmi Bülent'miş. Karavanıyla gezdirme sözü aldım zorla. "Sen bela mısın yavrum?" dedi "Evet." dedim. "Ne zaman yol yapıyoruz bana onu söyle." "Tamam yaparız" dedi. "Güvenemedim, telefon numarası alayım" dedim aldım adamın numarasını.

Küba'ya gitmiş Fidel'in cenazesine. Bize birer bileklik hediye etti, bir de üçer peso. Kitabımın arasında duruyor o da.

Büşra evlerine davet etti. Gece orada kaldım. Şarap falan aldık, sabah annesine basıldık, hoş olmadı. Şiirler, çeşitli aşk acıları ve var oluş sancıları vardı. "Ay dayanamayıp oğlana mesaj atabilirim galiba" diyince Bengisu, "Beni oymuşum gibi kaydet, ona mesaj atacağına bana at." dedi. Bir de güzel şiirler vardı işte. Şaraplı şiirli ritüeller. Kimse bileklerini kesmedi ama.

Koltukta uyuyup kalmışım. Öteki koltuğa da Büşra yatmış. Sabah olunca simit aldı. Kahvaltı ettik ve saatlerce konuştuk. Vahşi kapitalizmle verdiğim cılız savaştan, dünya görüşümden, kendi bakış açımdan ve kendi doğrularımdan bahsettim. "Hiç böyle düşünmemiştim Cessie, aydınlanma yaşıyor gibiyim." dedi. Evden kaçmasını bol bol salık verdim, sonra saatin öğleni de geçtiğini fark ederek telaşla evden çıktım.

Yol arkadaşım Bay X, Karadeniz taraflarına gidip geldi. Adana'da ev arıyor, herhalde burada ofis açmaya falan çalışıyorlar. Kalacak yeri yoktu, bize gelecekti. Koştur koştur eve geçtim. Bir saat sonra da o geldi.

Gece Büşralar'dayken konuşmuştum zaten annemlerle, bizde kalabilir mi diye sormuştum. Kalsın demişlerdi ama çok stres olmuşlar. Kimin nesi bu, başımıza bir iş gelir mi falan diye. Eve geçerken tekrar aradım annemi. "Beni endişelendiriyorsunuz" dedim "çocuğu darlamaya kalkmayın sakın gelince." Annem kişisel endişelerinden, bir gün başıma bir iş geleceğinden, insanların ne kadar güvenilmez olduğundan bahsetti ve şöyle dedi "Ay kızım, kimsenin yüzüne bakıp da içini bilemiyorsun. Ancak Allah bilir zaten, biz bilemeyiz." "İyi işte anne, kendin söylüyorsun. Madem hiçbir koşulda bilemiyoruz kimsenin içini, çok da kasmaya lüzum yok." dedim.

Neyse, biraz çekindiler başta. Babam zaten çok utangaç bir adam. Bay X ailemi çok sevimli buldu. "Sorma" dedim "dışı seni yakar içi beni." Evimizin çok huzurlu olduğunu falan söyledi. Ay nereden bileyim ben, benim için hiç huzur verici bir ev olmadı burası, çok tuhaf.
Az önce çıktı. Çıkarken şu taşı hediye etti bana, bir dereden almış. "Teşekkür ederim" dedim, "Selcan'ın taşı işe yaramadı ama belki bu taş depresyonuma iyi gelir."

Kalacak yer bulamazsa akşam bize gelebileceğini söyledik, uğurladık.

Evimizde bir oğlan çocuğunun eksikliğini çok hissediyorum. Hayatımda bir oğlan çocuğunun eksikliğini çok hissediyorum aslında. Keşke abim olsaydı gerçekten. Oğlanları genel olarak çok saçma sapan ve çok sevimli buluyorum, özellikle kendi yaş grubumu. Hep kafaları karışık, ne bok yedikleri asla belli değil fkdjskgfd. Flört ettiğim ve etmediğim her oğlan bir süre sonra çocuğum gibi oluyor, yani öyle hissediyorum. Hemen bir anaç tavır, bir koruyup kollama isteği. Ay kendimi korudum da bir de erkek nüfusu kaldı gfdkjgd. En azından Fatih var. Onunla da çok görüşemiyoruz ama olsun abi açığını bir nebze de olsa kapatıyor çeşitli laf sokmalar, dalga geçmeler, oramı buramı tırmalamalar şeklinde.

Bu arada biliyorsunuz Mert'in bilgisayarı bu bendeki. Bay X  umarım Mert'in porno arşivi ile karşılaşmamıştır. Az önce fark ettim en sık tıklanan sayfalar arasında bir porno sitesi var gmfdnkgdf. Ayh neyse.

Şalanja dönecek olur isek... Altıncı günün sorusu, hatırladığım en eski anı. Bunu birkaç kez cevapladım galiba çeşitli mimler vasıtası ile. Umarım her defasında farklı bir cevap vermiyorumdur fkdsjklfs.

Ben çok küçükken Mersin'e Faruk Amcalar'ın evine gitmiştik. Benden bir yaş küçük bir kızı vardı o zamanlar, Hazal. Hayatımda ilk kez denize giriyordum galiba. Çocuktuk, çeşitli huysuzluklar ve ağlaşmalar olmuştu, yine de çok keyifliydi. Bana pembe bir mayo almışlardı. Bu var.

Bir diğer anım, 98 depremi. 4-5 yaşlarındaydım ben o zaman. Panlı'da oturuyorduk, o zamanlar orada çok fazla apartman yoktu. Olanlar da inşaat halindeydi. Sanırım yaşadığım ilk depremdi ve depremin ne olduğu hakkında çok bir fikrim yoktu. Evde kendi halimde takılıyordum, apartmanın birden sallanmaya başlamasını hiçbir şekilde yadırgamadım ve bu durum keyfimi kaçırmadı. Annem koşarak yanıma gelip bana sarıldı, sonra babam geldi diğer odadan yanımıza. Bir yerlere çöktük sığındık. Sarsıntı geçince babam beni kucağına aldı, koşarak merdivenlerden inmeye başladık. Dışarıya çıktığımızda bir sürü insan sokağa dökülmüştü. Yerdeki çakıl taşları ayaklarıma batıyor diye babam büyük bir kahramanlık örneği göstererek bana terlik getirdi. Bir kadın havluya sarınıp fırlamıştı evden, saçı başı köpüklüydü. Komşulardan biri de ona kıyafet getirmek için girmişti binaya. Yetişkinler dünyasında yaşanan bu kaosun beni çok eğlendirdiğini hatırlıyorum. Birilerinin öldüğünü, binaların yıkılabildiğini falan asla idrak edememiştim. Hep beraber köye gittik. Römorklarda ve binaların damlarında yatıyordu herkes. Benim için keyifli bir yazdı, bu saçma yaşamdan son derece mutluydum. Tek sıkıntım sineklerdi.

Bir diğeri de, rüya mı gerçek mi asla emin olamadığım bir anı. Elektrikler kesilmiş, çok karanlık ve ben merdivenlerden yuvarlanıyorum. Annem böyle bir şey yaşamadığımı söylüyor ama o kadar gerçek ki rüya olması ihtimalini çok saçma buluyorum. Bu üç anının hangisi ötekinden eski bilmiyorum. Çok daha eski anılar da var zihnimi kurcaladıkça çıkan. Ayşe yengemin arabayla kanala uçması ve hep beraber hastaneye koşturmamız, Panlı'ya taşındığımız gün, Seloş, kulağımı ilk kez deldirdiğimiz zaman, anaokuluna ilk başlayışım. Çok karışık, dediğim gibi hangisi diğerinden eski asla bilemiyorum. Hafızam hep istenenden kuvvetli olmuştur. Söylenenleri asla unutmam, yaşananları nadiren unuturum falan.

Yedinci soru ise, bir hayvan olsaydım hangisi olacağım. Gerçekten bilmiyorum. Kedi olabilirdim galiba, ya kedi, ya da aslan kaplan falan. Kedigillerden bir şeyler. Kimi zaman çok uysal kimi zaman çok hırçın olabiliyorum. Her zaman kulaklarımın arkasını kaşıyacak birilerinin de özlemini çekiyorum ahahaha. Koray bana bir keresinde "sen ilgi arsızısın" demişti. Gerçekten var öyle bir hadise. Ama fazla ilgiye de gelemiyorum. Tipik kedi davranışı, sevilmek istediğimde kendimi sevdirip sıkılınca ortadan kaybolmalar, bulup çıkarıp sevmeye kalkan olursa da pençeleri çıkarıvermeler falan. Yine Koray hep bal porsuğu derdi bana. Çok atarlı bir hayvanmış, zehirli yılanlara, timsahlara mimsahlara kafa tutuyormuş. Dünyanın en psikopat canlısıymış.

Dün gece rüyamda, çok alakasız bir arkadaşımla öpüştüğümü gördüm. Hiç hoşlanmadım bu durumdan. Rüyada da kafam çok karışıktı zaten.

Şu kayıp kızcağıza çok kafam takılıyor. Bari bir haber gelse.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;