20 Eylül 2017 Çarşamba

yaz değerlendirmesi

son zamanlarda buraya yazacağım en samimi yazı olmasına çalışacağım. bunu başaramayacağımı bildiğimden yalnızca kitap yazıp duruyordum ama tam şu gün yeni bir başlangıç yapıyor ve şeytanın bacağını kırıyorum.

bir yazı daha geride bıraktım. bu akşam yedi buçuk uçağı ile ankara'ya dönüyorum. durup durum değerlendirmesi yapmam şart ve önemli.

kampa ilk kez 2015 yazında geldim. buhrandan buhrana sürükleniyordum, evde oturup kendimi kesiyordum, yerimden kıpırdamaya, herhangi bir işe başlamaya, evden çıkıp okula gitmeye ve yaşama karışmaya cesaret edemiyordum. elim kolum kendi zihnim tarafından bağlanmış gibiydi ve bu bir kısır döngüydü. ruh halimdeki bu değişime ve kırılganlığa da kesin bir teşhis konmamıştı -ki hâlâ konmadı ya- ve çok ağır olmayan bir duygu durum düzenleyici ilaç kullanıyordum. bölümde kampın afişini görmüştüm ve kabul edileceğime pek de ihtimal vermeden başvurdum.

o yaz, buraya gelmek benim için çok zordu. kabul edilmiş olmama rağmen son dakikada her şeyden vazgeçip adana'ya dönmem mümkündü. kendi dengesizliğim, bu işi yapma konusunda kendime asla güvenmememe neden oluyordu ve bir işe başlamak ve onu tamamlayamamak bu öz güvensizliğimi daha da besler diye de korkuyordum ama kendimi ittire kaktıra staj belgelerimi toparlayıp, son dakikada hepsini imzalatıp adana'ya geçtim ve 15 haziran'ı beklemeye koyuldum.

2015 yazı harikaydı. çok neşeliydim, çok enerjiktim, insanların birbirleri arasındaki ilişkilere, çatışmalara, kendim ve yaptığım iş dışında hiçbir şeye dikkat etmeden keyifli ve mutlu bir yaz geçirdim. burayı gerçekten evim gibi gördüm, ilaçlarımı bıraktım, işi tamamlamış olmanın verdiği güvenle sonraki yıllarda başka işlere bulaştım ve şunu tereddütsüz söyledim hep: kamp benim hayatımı kurtardı.

2016 yazında yine buradaydım, yapacak daha iyi bir şey bulamadığım için "eve" döndüm. bu kez bir ekibim oldu, işi yapma değil yürütme kısmına bir miktar dahil oldum. çalıştığım insanları daha iyi tanıdım. yine çok stresli bir yazdı ama beraber çalıştığım insanlar o kadar iyiydi ki bir çoğu benim için ekip arkadaşından ziyade dost oldu. hâlâ görüştüğüm, başım sıkışınca aradığım insanlar, hepsini deli gibi seviyorum ve her şeyi daha katlanılır ve kolay kıldılar, hem o yaz, hem de tüm kış boyunca ankara'da.

bu yaz buraya gelmeyi hiç istemedim. uçağa bindiğimizde bile nazlı'ya "gitmek istemiyorum" diye ağlıyordum. 2016 yazında kampta bulunan insanların bir kısmı yalnızca birbirini görmek ve hocaya destek olmak amacıyla geldiler. biz olmazsak kamp ilerleyemez mantığı ile değil de, elimizden ne kadarı geliyorsa o kadarına yardım edelim maksadı ile.

bu yaz birkaçımız şef oldu. belirli arazi bölgelerini biz yönettik, kamp işlerinin düzenlenmesine yardım etmeye çalıştık ve her şeyin stresi altında ezildik, ezildik, ezildik. ne kendimizi ifade edebildik, ne yeni gelen tecrübesiz insanlarla dostluk kurabildik ne de zerrece keyif alabildik. eylülün 15'inde insanların çoğu kaçtı ve hocalarla birlikte yedi kişi kaldık. daha erken gidememiş olmak da kişisel zayıflığım, onu da buraya not düşeyim.

insan yönetmek zor bir iş, kendi küçük ekibime iş yaptırmaya çalışırken anladım bunu. kamptaki 50 kişiye bir şeyler yaptırmak daha zor olacaktır, bunu kabul ediyorum ama bu insanlara karşı tutum ve yaklaşım, bize karşı tutum ve yaklaşım ve bizim göstermemiz beklenen tutum ve yaklaşım her zaman çok yanlış geldi bana.

arazide ekip arkadaşıma üstünlüğümü göstermek için onu ezmek, herkesin içinde azarlamak, rezil etmek, yapamadığı bir şeylerden ötürü onu kamptan göndermeye kalkışmak benim tarzım değil, hiç olmadı, olacağını sanmıyorum. bu yıl gözden çıkardıkları çocuklardan biri erdem'di. dikkat eksikliği ve hiper aktivite bozukluğundan muzdaripti, arazide yavaş ve dağınıktı ve "yapamıyorsa gönderelim" listesine girmesine ramak kalmıştı ve biz bunu hiçbir şekilde istemedik. yavaş, dağınık çalışan ve işi başarma konusunda çok istekli bir ekip arkadaşını tolere edebiliriz dedik. dönem sonunda herkes arazisine erdem'i almak istiyordu çünkü erdem en rahat çalıştırabildikleri insanlardan biri olmuştu.

bu insanların hiç biri hiç kimsenin kölesi değildi, bu insanlar bu iş karşılığında para da almıyordu. herkes gönüllü olarak kampta bulunuyordu ve her ne olursa olsun bu insanlara karşı tutum böyle olmamalıydı bence. insanlara küçük tuzaklar kurmak, bağırıp çağırmak, her aksilikte kapıyı göstermek, onlara yaptıkları şeyi yapamadıklarını hissettirmek, bu yılın daha önceki yıllarla kıyaslanıp durması, her şey ama her şey bana göre yanlıştı. evet bu yıl çalıştığımız ekip geçen yılki ekibe göre kaytarmaya daha meyilliydi, birbirlerine karşı ve bize karşı art niyetliydiler, çalışmak ve ortak yaşam alanını paylaşmak bir kısmı ile zordu. ama bu tavır, her şeyi daha da zorlaştırdı ve hepimizi saçma sapan bir duruma düşürdü, işleri de çıkmaza sürükledi. bunu bir türlü hiç kimseye anlatamadım.

buraya zaten çalışmak için gelmiş olan insanları nefes almaya çalışıyorlar diye suçlamak ve kaytarmaya çalıştıklarını iddia etmek, daha çok işle tehdit etmek, muhatap alıp konuşmamak, bir şeyleri açıklamaya çalışmamak bu insanların kaybına neden oldu, başka bir şeye değil. bunu proje yürütücüsüne de söylemiştim, genç insanlarla çalışıyorsunuz, önünüzde iki seçenek var, ya eğitimci olacaksınız ya çoban olacaksınız, siz ikincisini seçiyorsunuz diye.

burada yapılan güzel bir işti, çalışılan ve yaşanan ortam harika bir ortamdı. buraya sadece "yapacak daha iyi bir şeyi olmayan" insanların gelmesi çok acı. buranın bir tercih değil, bir kötünün iyisi olması çok acı. bu kampa gelen insanlar bilinçsiz ya da entelektüel anlamda zayıfsa bile, onları bir adım ileriye taşımak adına bir çaba gösterilmemesi de çok acı. evet projenin asıl amacı insan eğitmek değil, evet burada yapılan iş çok kolay bir iş değil, zahmetli bir iş ama her şeye rağmen hepimizin birbirimizden bir şeyler öğrendiği ve herkesin bir diğerine bir şeyler öğrettiği bir kamp hayal etmek de çok zor değil.

burada insanlarla çalışmayı ve kaplumbağalarla ilgili yaptığımız işi deli gibi sevsem de ben bu çok temel ve ego kaynaklı problemlerle savaşacak gücü kendimde bulamıyorum. buna enerji ve zaman harcamak da istemiyorum. 23 yaşındayım, hayat önümde kocaman ve öğretecek değil öğrenecek yaştayım.

bu yıl burada kazandıklarımla kaybettiklerimi kıyasladığımda, kaybettiklerim ağır basıyor ve bunu söylemek çok üzücü.

artık hayatımı ilerletmeye yönelik bir şeyler yapmak peşine düşmek istiyorum. okul da bu yıl da bitmezse daha da zorlamayacağım, zaten yeterince vakit kaybettim. biyoloji ile alakalı herhangi bir gelecek planlamıyorum.

ankara'ya dönüyor olmak stresli ve güzel, yeni mücadeleler hazırda bekliyor.

2 yorum:

  1. bence yazın samimi olmuş ve bende samimi bir yorum yapmak istedim.
    biraz hüzünlü ve umutsuz olmuş yazı..olsun..sonra iyi oluyor..uyuyunca her şey geçiyor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet oldukça üzücü benim için de yani öyleydi ama geçti gitti amaan. Önümüze bakma vakti :)

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;